practice

ADİL YARGILANMA HAKKI

 

            ADİL YARGILANMA  HAKKI

 

           

                İsa’dan önce 2500 ‘lü yıllarda Babil Kralı Hamburabi adıyla anılan yasalara göre  bir yargıç yanlış  (adil olmayan) bir karar verirse , sebep olduğu maddi zararı kat be kat karşılamanın yanında    itibarı geri iade edilmemek üzere yargıçlık mesleğinden el çektirilirdi.[1]Artık bu ve benzeri “kana kan dişe diş” olarak özetlenebilecek kurallar günümüz evrensel hukuk ilkelerine uygun değilse de hiç bir haksızlığın, insan haklarına aykırılığın  yaptırımsız kalmaması ; suç ve cezanın yasayla  güvenceye alınması yönüyle halen önemini korumaktadır.

             “Cahiliye adetlerini ayağımın altına alıp çiğniyorum”diyerek  kan gütme davalarını tamamıyla ortadan kaldıran , kölelere ve kadınlara  eşit olmasa da şefkatli davranmayı salık veren Hz.Muhammed, 632 deki Veda Hutbesi’ nde  arap ile yabancının hiçbir farkı olmadığını, birbirine üstünlüğünün olamayacağını söyleyerek insan hakları konusunda önemli bir aşama kaydedilmesine neden olmuştur.[2]

            1791 Tarihli Fransız Yurttaş Hakları Bildirisi’ nde hiç kimsenin keyfi olarak yargılanamayacağı ; önceden belirlenmiş kurallara göre ancak yargılanıp tutuklanabileceği hükmü yer almaktadır.[3] 1791 Tarihli Amerikan Haklar Bildirgesi’ ne göre ise bir sanığın kamuya açık bir mahkemede , hızlı yargılanma, lehine ya da aleyhine tanıklık edecek olanlarla yüzleşme hakkı bulunmaktadır.[4] 1849 Tarihli Alman İmparatorluğu Anayasası’ na göre Almanların kanunlar önünde eşitliğinden Alman olmayanların da yargılarıyla ilgili eşit haklara  sahip olduğundan bahsedilmektedir.[5]

            1856 Islahat Fermanı’ nda ise duruşmaların açık bir şekilde hızlı , insan haklarına ve adalete uygun şekilde yapılacağı; tutuklama ve gözaltı sürelerinin mümkün olduğunca kısa süreli olacağı; işkencenin yasak olduğu aksine davrananların cezalandırılacağı beyan edilmiştir.[6]

 

Bağımsız mahkemelerde  eşit,açık, ayrımsız yargılanma hakkı 1949 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde yeralmıştır.[7] İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa  Sözleşmesi’nin 6.maddesi Adil Yargılanma Hakkı başlığını taşımaktadır.[8]

Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde, veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.(m.6/1)

Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.(m.6/2)

Her sanık en azından şu haklara sahiptir: - Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek; - Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak; - Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer savunmacı tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek;- İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağırılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek;- Duruşmada kullanılan dili anlama dışı veya konuşma dışı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanmak. (m.6/3)

Demek ki adil bir yargılamadan söz edebilmek için ;

-        Önceden yasa ile kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmalı;

-        Yargılama  açık yapılmalı;  yargılamanın açık olması asıl, kapalı yapılması kanunda sayılan gerekçelerle  ve istisnai olmalı

-        Yargılama makul süreyi aşmamalı ve  karar hakkaniyete uygun  olmalı ;

-        Herkes “masumiyet karinesi”nden yararlanabilmeli;

-        Her sanığın, hakkındaki suçlama hakkında bilgilenmek, savunmasını yapabilmek için  gerekli süre ve kolaylığa sahip olmalı ; müdafi tutabilmeli, maddi durumun  elvermemesi halinde adli yardım  hizmetinden yararlanabilmeli ;  tanıklarını dinletebilmeli, tüm tanıklara sorular yöneltebilmeli  ve gerekirse bir tercümanın yardımından yararlanabilmelidir.

“Yargılamanın adil olması kadar, makul bir sürede yapılması da önemlidir. 6. madde herkese makul bir süre içinde duruşma garantisi verir. AİHM garantinin amacının "mahkemedeki yargılamanın tüm taraflarını çok uzun usul gecikmelerine" karşı korumak olduğunu belirtmiştir." Garanti ayrıca "adaletin etkinliğini ve inandırıcılığını zedeleyebilecek gecikmeler olmaksızın sağlanmasının öneminin altını çizer. " Makul süre şartı, dolayısıyla, makul bir süre içinde ve adli bir karar yoluyla kişinin medeni hukuka ilişkin olarak ya da itham edildiği suç nedeniyle içinde bulunduğu güvensiz durumun giderilmesini teminat altına alır: bu, ilgili kişinin menfaatine olduğu kadar yasal kesinlik için de gereklidir.
[9]

Konuyla ilgili  anayasa ve yasalarımızdaki düzenlemeler,kısaca : Mahkemeye başvuru hakkı ( AY.madde 40) , adil yargılanma hakkı ( AY. Madde 36) , bağımsız ve tarafsız mahkemelerde yargılanma hakkı ( AY.madde 138 vd.), yargılamanın makul sürede yapılması (CMUK madde 219),  açık-aleni  yargılanma hakkı , gerekçeli karar hakkı ( AY.madde 141, CMUK madde 260,261) , Masumiyet karinesi ( AY.madde 38), sanığın isnat edilen suçu öğrenme hakkı ( CMUK madde 135 ) ,savunma için yeterli zaman ve kolaylıkların sağlanmasını talep etme hakkı ( CMUK madde 209 vd.), kendisini avukatla savunma, adli yardım talep etme hakkı ( CMUK madde 136 vd.), ücretsiz tercüman talep etme hakkı ( CMUK madde 252) vb. mevzuat. Kaldı ki ,İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa  Sözleşmesi ( AİHS) iç hukukta doğrudan uygulanabilir sözleşmelerdendir.Bu sözleşme ve ek protokoller Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ( AİHM) [10]nin denetiminde işlemektedir.Türkiye dahil taraf devletler bu mahkemenin bağlayıcılığını kabul etmiş durumdadırlar.[11] Bir dosyanın AİHM de işleme alınabilmesi için iç hukuk yolları tüketilmesinden  itibaren 6 ay içerisinde başvurunun yapılması gerekir.[12]

Şehrin çok dışında bir adliye de ;

Bir Cezaevi’nin içinde ya da bitişiğinde;

Mahkeme salonunda , içinde dışında pek çok yerde mobese kameralarla herşeyin izlenmesi, kaydedilmesi ;

Bunlara ilaveden duruşma salonunda tavandan aşağıya indirilen herkesin, avukatların kişisel ve aleni konuşmalarını net bir şekilde alan mikrofonların ve kayıt cihazlarının bulunması ;

Duruşma salonuna girerken avukatların ve o kapıyı kullanmak zorunda olan herkesin ayakkabılarına vaarıncaya kadar çıkartılarak kontrol edilmesi ;

Yakalama ve tutuklama kararlarının ayrı ayrı değerlendirilmesi yerine  genel ve soyut nedenlerle ve topluca verilmesi ;

Avukatların konuşma sürelerinin kısıtlanması; mahkemeye gelen bazı deliller üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmaması;

Delillerin toplanması ve değerlendirilmesi ve savunma aşaması tamamlanmadan  süratle son mütalaya gelinmesi ;

Vb. pek çok durum ayrı ayrı ve tek başına adli yargılanma hakkının ihlali olarak nitelendirilebilir mi? Yukarıda sayılan herbir durum savunma hakkının kısıtlanması sonucunu yaratıyorsa elbette adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucunu doğurabilir. Kaldı ki bu sayılanlar hepsi aynı yerde ve aynı  yargılama için gerçekleşmekte ise  yargılamanın adil olduğunun ispatı  kolay olmayacaktır.

“Savunma ,tarihsel işlevini yerine getirirken, adil yargılanma,silahların eşitliği, kişi hak ve özgürlüklerinin korunması, masumiyet karinesi  gibi temel hukuk ilkeleri bunun kaynağını oluşturuyor.Ama asıl önemli olan , savunmanın bağımsız ve hukuktan yana konumudur,çünkü savunma kuşatılamaz.”[13] demek, yargı ve savunma üzerinde yürütmenin tahakküm kurmasını ne şekilde etkileyebilecektir?

Hukuk Fakültelerinin hızla çoğalması; aynı hızla yeterli ve yetenekli öğretim kadrosunun yetiştirilememesi  ; hakim ve savcı mülakatlarında objektif kritelerin uygulanmaması ; hiçbir hukuk formasyonu olmayan, hukuk muhakeme yeteneği gelişmemiş mezunların bilgi ve tecrübelerinin artırılması için Baro’ların çaba ve imkanlarının da sınırlı oluşu vb. pek çok bileşenden oluşan sorunların çözümü yönündeki her adım  da  aslında adil yargılanmanın önündeki engellerin aşılmasına da katkı sağlayacaktır.Çünkü, “bağımsızlık ancak bilgisizlikten ve keyfilikten arınmış , iyi eğitimli uygulayıcılar eliyle gerçekleşebilir.”[14] İyi eğitimli, nitelikli hukukçular ancak adalete güvenin sağlanmasını ve korunmasını sağlayabilirler.

Nitelikli, iyi eğitimli hukukçular ister hakim olsun, ister savcı, ister avukat, birbirinden hukuksal konularda görüş ve deneyim alışverişinde bulunmaktan  çekinmezler; hukukçular arasındaki bu diyaloğun gerek savunma , gerek sav ve gerekse yargı görevinin kutsallığına gölge düşürmeyeceğini bilirler.Hakim, savcı ve avukatların yemekhaneden tutun, otoparka, asansörden, tuvalete varıncaya kadar ayrılması ile yargının “bağımsız” olamayacağını bilirler; koridorlarına kırmızı halı döşetmenin adaletin yüceltilmesine katkı sağlamadığını da.Bu nedenle “adil yargılama hakkını nitelikli yargılama hakkı ile birlikte düşünerek bireylerin nitelikli hukukçular tarafından yargılanma isteklerini içeren bir insan hakkı boyutunda kabul edip tanımak gerekir....”[15] AİHS.nin 6.maddesine yani adil yargılanma hakkının ihlali” nedeniyle  bu konuda sabıkalı ülkeler ve ülkemiz büyük tazminat cezalarına çarptırılmaktadır.  Ülkemiz açısından bu cezaların azalmak yerine artacağı görülüyor.İşin acı tarafı bu haksızlık ve hataları  yapanlar, gerekli önlemleri alabilecek mevki ve durumdayken almayanlar yerine bu tazminatın namuslu vatandaşların ödediği vergilerden karşılanacak olmasıdır.Herşeyin birbirine bağlı olduğu küreselleşen dünyamızda ,toplumsal sistemimizdeki herhangi bir aksama ya da düzelme evrensel hukuksal düzlemde de aynı şekilde yansımasını bulmaktadır; bu nedenle adil ve nitelikli yargılanma hakkı sadece ülkemizin değil, sadece vatandaş olanın değil, tüm insanların en temel hakkıdır ; savunulmalıdır!.

 

                                                                                                                      Av.İhsan BERKHAN

 

23.06.2012-İstanbul



[1] “Hamburabi Kanunları Madde 5: Eğer bir yargıç bir davaya bakar ve bir karara varırsa verdiği hükmü yazılı olarak takdim eder; daha sonra verdiği kararda bir hata ortaya çıkarsa ve bu kendi hatasından kaynaklanırsa o zaman davada onun tarafından kararlaştırılan para cezasının on iki katını öder ve halka ilan edilerek yargıçlık makamından el çektirilir ve bir daha asla yargıçlık icra etmek için oraya oturamaz.” Kaynak: www.kazanci.com.tr

 

[2] 632 Veda Hutbesi : “...Ey nas! Beni dinleyin sonra bu mevkide sizinle bir daha buluşamam. İslamiyetten önceki zamana ait bütün cahiliyet adetlerini ayağımın altına alıp çiğniyorum.Bir arabın, arap olmayan yabancıya, bir yabancının bir araba üstünlüğü yoktur. Çünkü bütün insanlar Adem oğullarıdır. Adem de topraktandır...”

 

[3]  3.9.1791 Tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi Madde 7 : “Bir kimse, ancak yasanın belirlediği hallerde ve yasanın öngördüğü şekillere uyularak suçlanabilir, yakalanabilir ve tutuklanabilir. Keyfi emirler verilmesini isteyenler, keyfi emirler verenler, bunları uygulayanlar ya da uygulatanlar cezalandırılır. Ancak yasaya uygun olarak yakalanan, yasaya uymaya çağrılan her yurttaş anında itaat etmelidir, direnirse suçlu olur.

 

[4]  15.12.1791 Amerikan Haklar Bildirgesi Madde 6 : “Cezai davaların tümünde, sanık, kamuya açık ve hızlı bir şekilde yargılanma hakkına, kanunda daha önceden belirlenen bölgelerden ve suçun meydana geldiği bölgeden oluşturulacak tarafsız bir jüri ile yargılanma hakkına, suçlamanın niteliği ve nedenleri hakkında bilgilendirilme hakkına, kendi aleyhinde şahitlik edenlerle karşı karşıya gelme hakkına, kendi lehine şahitlik edecek olanların zorla şahitlik için getirilmeleri hakkına ve savunmasının yapılması için bir dava vekilinin yardımının sağlanması hakkına sahiptir.”

[5]  1849 Alman Halkının Temel Hakları  Alman İmparatorluğu Anayasası Madde 137. “Kanunlar önünde, sınıflar arasında hiçbir ayrım söz konusu değildir. Bir sınıf olarak soyluluk ilga edilmiştir. Almanlar kanunlar önünde eşittir. Bir kamu görevi ile bağlantılı değilse bütün unvanlar ilga edilmiştir ve hiçbir zaman yeniden kullanılamayacaktır. Kamu görevleri eşit bir biçimde tüm kalifiye elemanlara açıktır. Ordudaki görevler için de aynı şey geçerlidir. Vekil tayin etmeye müsaade edilmez” Madde 188. “Almanya'daki Alman olmayan etnik grupların ulusal gelişimleri garanti altındadır, özellikle kendi bölgelerinde dilleriyle, kiliseleriyle, eğitimleriyle, iç yönetimleriyle ve yargılarıyla ilgili eşit haklara sahiptirler.”

 

[6] 18.02.1856 Islahat Fermanı Madde 7: “...Duruşmalar açıktır. Tanıklar kendi inanç ve mezheplerine uygun olarak yemin ederler”.” Duruşmalar sür'atle tamamlanarak tutanaklar ülkede mevcut tercümanlara tercüme ettirilir. Davalar insan haklarına ve adalete uygun şekilde sonuçlandırılır.

Tutuklama ve göz altında bulundurma mümkün olduğunca kısa süreli olmalıdır.Hapishanelerde işkence, eziyet ve cismani ceza uygulanması kesinlikle yasaktır. Aksine davrananlar veya emredenler cezalandırılırlar..”

 

[7] 27 Mayıs 1949 da Resmi Gazete de yayınlanarak Türkiye açısından da yürürlüğe giren 10 Aralık 1948 Tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ nin  6-12 maddeleri : Herkesin, her nerede olursa olsun, hukuksal kişiliğinin tanınması hakkı vardır.(m.6) . Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır.(m.7) Herkesin anayasa yada yasayla tanınmış temel haklarını çiğneyen eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yoluna başvurma hakkı vardır.(m.8) Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.(m.9).Herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır. Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.Hiç kimse işlendiği sırada ulusal yada uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.(m.11) ve Kimsenin özel yaşamına, ailesine konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz.Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır.

 

[8] 4 Kasım 1950 de Roma’ da imzalanan 3 Eylül 1953 de yürürlüğe giren ; Türkiye’nin 4 Kasım 1950 de imzalayıp 10 Mart 1954 de çekinceli olarak onayladığı 19 Mart 1954 de Resmi Gazete de yayınlanarak yürürlüğe giren İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa  Sözleşmesi 11 Mayıs 1994 tarihinde imzaya açılarak 11 Nolu protokol ile yeniden düzenlenmiş 1 Kasım 1998 de yürürlüğe girmiştir. Bu düzenleme Türkiye açısından 22 Mayıs 1997 de yürürlüğe girmiştir.Bu sözleşmenin 6.maddesi Adil Yargılanma Hakkı başlığıyla düzenlenmiştir.

 

[9] Makale : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında Adil  Yargılanma Hakkı ; Hazırlayan Bigadiç Cumhuriyet Savcısı Zeki ÖZ ; “Süre ,Medeni hukuk davalarında yargılamanın başlatılması,yani davanın yetkili yargı makamı önüne götürüldüğü tarihte, ceza davalarında ise suçlamanın yapılması ile işlemeye başlar . Ancak burada suçlama kavramı mahkemeden önceye ithamdan veya süpheli sıfatını almasından sonra da başlayabilir. Sürenin Bitimi ise mümkün olan en yüksek mahkemede yargılama sona erdiğinde, yani karar nihai hale geldiğinde sürenin işleyişi durur. AİHM, yargılamanın süresini Taraf Devletin bireysel başvuru hakkını tanıdığı tarihten itibaren inceler ancak söz konusu davanın o tarihte hangi durum ve aşamada olduğu da dikkate alınır. Ayrıca bazı durumlarda davanın bitmesi şartını da aramaz. Çünkü başvuru tarihinde dava bitmemişse ve çok uzun süre geçmişse bu durumda davanın sonuçlanması da makul sürede bittiği manasına gelmeyeceğinden mahkeme konuyu inceler.AİHM, içtihadında belirli bir süre değerlendirmesinde neyin makul olduğunu tanımlarken şu faktörlerin göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtir: davanın karmaşıklığı, başvurucunun davranışı, adli ve idari makamlarının davranışı ve başvurucu için neyin yitirilebileceği” Kaynak : http://www.hukukforum.com/showthread.php?p=984

[10] Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslararası bir teşkilat olan Avrupa Konseyi'ne bağlı olarak 1959 yılında kurulmuş uluslararası bir mahkemedir. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleriyle güvence altına alınmış olan temel hakların çiğnenmesi durumunda bireylerin, birey gruplarının, tüzel kişiliklerin ve diğer devletlerin, belirli usulî kurallar dahilinde başvurabileceği bir yargı merciidir. Avrupa Konseyi'ne üye olan ve aralarında Türkiye, Rusya, Sırbistan, Gürcistan ve Azerbaycan'ın da bulunduğu 47 Avrupa devleti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargı yetkisini tanımaktadır. Mahkeme, Fransa'nın Strasbourg şehrinde bulunmaktadır.Avrupa Birliği'nin günümüzde Avrupa Konseyi'ne ait bayrağı kullanıyor olması çeşitli kafa karışıklıklarına yol açmakla birlikte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Birliği'nin değil, hemen hemen tüm Avrupa devletlerinin üyesi olduğu ayrı bir uluslararası teşkilat olan Avrupa Konseyi'nin organıdır.Kaynak : http://tr.wikipedia.org/wiki/Avrupa_%C4%B0nsan_Haklar%C4%B1_Mahkemesi

 

[11]  Makale :Uluslararası Anlaşmaların Türk Hukuku ndaki Yeri , Rona AYBAY, Kaynak : http://portal.ubap.org.tr/App_Themes/Dergi/2007-70-320.pdf

[12] Bir kişi Mahkemeye başvurabilmesi için öncelikle kendi ülkesinde hakkını araması,yani iç hukuk yollarını tüketmesi gerekmektedir.Kişiler,iç hukukta haklarını aradıktan sonra ve bu konuda olumsuz nihai kararı aldıktan sonra 6 ay içinde yazılı olarak Strasbourg'ta bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurmalıdır.Mahkemenin yargılama dili İngilizce veya Fransızca'dır.Ancak,Başvuru Mektubu Konsey Üyesi Devletlerin Birinin Diliyle(Misal Türkçe) de yazılabilir.Mahkeme,Yapılan Başvuruları Ön Koşullarda İnceler,bir eksiklik görmezse başvurunun esastan incelenmesine karar verir.Ön koşulları taşımayan başvuruların reddine karar verilir.Bu karar kesindir,karşı başvuru yolu yoktur. http://tr.wikipedia.org/wiki/Avrupa_%C4%B0nsan_Haklar%C4%B1_Mahkemesi

[13] BAYRAKTAR,Köksal,Prof.Dr. Makale: Savunma Kuşatılamaz., Güncel Hukuk Dergisi, Mayıs 2012/5-101,sf.7

[14] GÜRSELER, Güneş,İ.Av., Makale: Nitelikli Yargılanma Hakkı”, Güncel Hukuk Dergisi, Mayıs 2012/5-101,sf.8

[15] GÜRSELER, Güneş,İ.Av,a.g.e.,sf..8

( NOT BU MAKALE İSTANBUL BAROSU DERGİSİNDE YAYINLANMIŞTIR).

  • Paylaş: